29 Eylül 2008 Pazartesi

Longpigs-Mobile Home(1999)


Britpop is dead

Hiç kuşkusuz Brit pop-Brit rock İngiltere'nin müzikal bir altınçağ yaşamasını sağladı. Bir çok kişi bu tarzın etkisinde kaldı/kalıyor-en sevdiği albümü bu tarzın temel gruplarının albümlerinden saydı/sayıyor."The Beatles"e kadar uzanan-90larda yeniden gündeme gelen-2000lerde heyecanını yitiren brit pop etkisini hala gösteriyor olsada 2000lere gelmeden elinde avcunda ne varsa onu eritmiş-fazla bir şey söylememeye başlayınca kendi ipini kendi çekmişti.Düşünün şu an adam akıllı kaç brit grubu ayakta? Bu yolda en fazla Oasis vs Blur karşılaşmaları dikkat çekse de ve bu iki tarafa ticari anlamda ihya etse de bir sürü güzel grup belkide bu yüzden karavanaya gitti.İşte bu gruplardan bence en önemlisi "Longpigs"tir kanımca. Hatta 1999 sonunda Brit pop'un mezarının üstüne atılan son toprak bu grubun kumlarıdır desek yanlış olmaz. 1999 tarihli "Mobile Home" çok naif bir albüm olmakla beraber Brit pop'un her ögesini bünyesinde bulundurmuştu-brit severleri soğuk bir duşa sokmuştu.Mobile Home kapağı şu an aklıma ismi gelmeyen bir Pink Floyd kapağına selam çakar.Bundan daha önemlisi "Baby Blue"-"Gangsters"-"I Lied I Love You" gibi ağıtlarını Brit popa yakarken Suede-vari "Blue Skies" gibi şarkıları da içinde barındırır. Şahsen çok sevdiğim brit gruplarındandır "Longpigs". Her "Suede" severinde sevgisini kazanmıştır zannımca.Eğer 2000lerde elimize pek güzellik geçmiyor diye yakınıyorsak saklı güzellikleri paylaşarak bunu biraz aşabiliriz belki-değil mi?!?
(tıkla-indir-download-Britpop is dead)

28 Eylül 2008 Pazar

THE STROKES-CLEAR SKİES


THE STROKES'un yeni albümünü bekleyenlere bir sürprizim var.Dördüncü albümü nasıl bir tarzda isterdiniz. Hala "İs this it" (de) misiniz? Benim gibi "Room on fire"ı daha mı çekici buldunuz. Yoksa First Impressions of Earth sınırında mısınız! Ne yalan söyleyim uzun zamandır(8 aydır olabilir) elimde onların bir mp3'ü vardı.Ve paylaşmak için zaman kolluyordum. Umarım yeni albüm bu şarkı ayarında olur demek istiyorum.

İyi bir işçilik olduğunu belli eden buram buram blues gitar,Organ'ın kattığı hoş atmosfer,funky bas,lineer davul ve Julian'ın içli vokali...Efendim işte karşınızda Clear Skies...

Knowing you
You wait for clear skies
To tell us how changes come about
With the sunlight
So we'll count every drop that falls
While you throw us some old line
This will pass
This will pa-ah-ah-ah-ah-ah-ah-as
And I'm spending the time
Wasting your time
You will, that's all you ever wanted
And I'm spending your time
Wasting your time
You will, that's all you ever
(tıkla-indir-download-maybe fourth album song)

Michel Berger - Le Paradis Blanc


Bir anda (bir günde) 4-5 uzunca kritik yazınca yazmaktan çok okumam-çalışmam-dinlemem gerektiğine karar verdim.Bir sürü yeni albüm kritik bekliyor bir taraftanda.Bu arada bayramınız şimdiden kutlu olsun.Bu da benden size bayram şekeri olsun.

Michel Berger - Le Paradis Blanc
(tıkla-indir-download)


Il y a tant de vagues et de fumée
Qu'on arrive plus à distinguer
Le blanc du noir
Et l'énergie du désespoir
Le téléphone pourra sonner
Il n'y aura plus d'abonné
Et plus d'idée
Que le silence pour respirer
Recommencer là où le monde a commencé

Je m'en irai dormir dans le paradis blanc
Où les nuits sont si longues qu'on en oublie le temps
Tout seul avec le vent
Comme dans mes rêves d'enfant
Je m'en irai courir dans le paradis blanc
Loin des regards de haine
Et des combats de sang
Retrouver les baleines
Parler aux poissons d'argent
Comme, comme, comme avant

Y a tant de vagues, et tant d'idées
Qu'on arrive plus à décider
Le faux du vrai
Et qui aimer ou condamner
Le jour où j'aurai tout donné
Que mes claviers seront usés
D'avoir osé
Toujours vouloir tout essayer
Et recommencer là où le monde a commencé

Je m'en irai dormir dans le paradis blanc
Où les manchots s'amusent dès le soleil levant
Et jouent en nous montrant
Ce que c'est d'être vivant
Je m'en irai dormir dans le paradis blanc
Où l'air reste si pur
Qu'on se baigne dedans
A jouer avec le vent
Comme dans mes rêves d'enfant
Comme, comme, comme avant
Parler aux poissons
Et jouer avec le vent
Comme dans mes rêves d'enfant
Comme avant


Not:"...je m'en irai dormir dans le paradis blanc,où les nuits sont si longues qu'on en oublie le temps..." (gecelerin uzunluğundan zamanın unutulduğu beyaz cennete uyumaya gideceğim)

27 Eylül 2008 Cumartesi

Woven Hand-Hüznün Batıdan Seslenişi


HÜZÜNLE AÇILAN ELLER GİBİ TİTRİYOR PENCERELER(bir şiirimden)

"Bitkin bir rahip mum ışığında verdiği vaazlar ardında,gözyaşları damlıyor elinde tuttuğu Kuran’a" -Mehmet Şenol Şişli

Ramazanın uhrevi bereketinin yüzlerde ve kalplerde tecelli bulduğunu düşündüğüm şu günlerde müziğin günümüz bereketsiz topraklarında ses kirliliğine-viraneliğe-şairenelik yerine-şamatavariliğine kayıtsız kalamadığımı düşünüyorum. Her yol aynı sona- her ses aynı sızıya varıyor sonuçta. Müzik camiası içinde pek bir sızı yok. Ara sıra tek tük çıkan yan sesler dışında.Ruhlarda bir sızı olmalı ki sazın sözün kıymetine kanaat getirelim. Biliyorum; bende her şeyi anlamlı kılma çabasını güdüyorum. "Müzik işte dinle" geç git "keyfini çıkar" diyemiyorum kendime. Bir yere dokunmalı müzik bence. Bel üstü çalışmalı ve kalbe ulaştığı kadar beyni de çalıştırmalı bence. Ya sence! Çok şey istiyorum biliyorum. Bende ki derdin bir benzeri David Eugene Edwards da da var olduğunu düşünüyorum. Çünkü her "16 horsepower" albümünde "hüzündür ki bize en çok yakışan"ı fısıldayan David Eugene Edwards bu söylemini sanki Woven hand ile şöyle anlatıyor "Hüznü taşıyan/yaşayan insan bilir ki ne kadar hüzünlü olursa bir o kadar aşktan tat alacaktır. Sevgiliyi anarak ve onun hüznüyle yaşayarak geçirilen vakitler en güzel vakitlerdir muhakkak. Hüzün ve aşk aynı soydandır.Çünkü aynı dili konuşanlar değil aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler." Bu sözler David Eugene Edwards'a ait olmasa da ve onunla aynı dili konuşmasam da aynı duyguları paylaştığımız kesin. Ki ondan artık yeni bir 16 horsepower albümü beklemiyorum. Bizle irtibatı koparmayacağını "we will remain active as lilium and woven hand." sözleri ile netleştirmişti.Sonra Woven Hand geldi.Ellerin dua eder biçimde açılması gibi bize açıldı. Woven Hand hüznün soğurulmuş hali gibiydi . Kontrollü bir hüzün bu kez karşımızdaydı. Bu hüznün kaynağı Luka İncili okuyup bir türlü aydınlanamayan ya da karanlığı soğuran-kendiliğinden acı doğuran bir haleti ruhiyeye sahip David Eugene Edwards bilincinden mi yoksa "DÖRT İNCİL FARKLILIKLARI VE ÇELİŞKİLERİ"nin farkında olup arayışını daha sadeleştiren-öze inmeye çalışan kişiden mi geliyor du bilinmez. Hala acı çektiği-bu acıyı "EMOtional" hale getirmeyip meramına
adaşlar aradığı da şüphesiz. 2008 yapımı hüzünbaz "Ten Stones" albümü "Cohawkin Road" olsun sanki Frank Sinatra dinledikten sonra yazılmış bir şarkı gibi tınlayan "Quiet Nights of Quiet Stars" olsun , görünüşü ile kabile şeflerine benzemeye başlayan ve bu benzemenin bir raslantı olmadığını belgeleyen "Kicking Bird" olsun "Iron Feather" olsun, hüzün taşının altına elini koyan ve 14. saniyesinde "Susuz Yaz" filmi için yazılmış bir melodi ile başlayan "Not One Stone" olsun güzel şarkılar.Albüm kapağı da Luka incilinden izler taşıyor doğal olarak. http://www.bl.uk/onlinegallery/sacredtexts/images/constantinople_lg.jpg
Bu albümde çemberin bir parçası. İster içinde olursunuz ister dışında.İşin-albümün Misyoner bir vazifesi var mı bunu net olarak söylemek zor-bu bana değil albümü dinleyene-yorumlayana göre de değişir.Hüzün kısmına vurguda bulunduğumu yinelemek isterim yinede ben. Bu albüm herkesin kolay kolay seveceği bir albüm değil. Kolay bir albüm hiç değil!Çemberin bir parçası sadece...

The Street-Everything Is Borrowed(2008)


Sokak Şairinin Seyir Sesleri

Bu günlerde canım çok sıkkın.Blog pek okunmuyor ya da yorumlanmıyor diye değil:)İki-üç gönül dostu-müzik sevdalısı ile tanıştım ya o da yeter. Nedenini tam açıklayamamanın verdiği kişisel kitlenme durumlarını yaşıyorum şu sıralar anlayacağınız.Üstelik bu durum bir içerden kilitlenme durumu. Dışardan tüm müdahalelere kapalı.Bu durumu şiir(imsi) yazarak-beste yaparak-kısa romanımı kasarak(bütün yaptıklarım amatör bir keşmekeşlik durumundan ibaret) atlatmaya çalışa durayım, yüzümü güldürecek-içimde yanan kandilleri dans ettirecek bir sese-bir melodiye ihtiyacım vardı. Doğal besin kaynaklarımdan müziğin bunu pek karşılamadığını gördüm.2008'de çıkmış 80 tane albüm indirip bunları dinlediğimi hesap ederseniz olay biraz vahim. Hangi yeni albümü dinlesem çocukça bir beklenti ile dinleyip,çocukların yaktığı araba lastiğinin kokusu gibi plastikleşiyor sesler-yüzümde siyah bir is. Haliyle ancak yüzümü yıkayınca kendime geliyorum-bir de iftardan sonra bir bardak soğuk su. Bir baktım albümlerden birinde bir şarkı dinledim.Çok içten-çok pop-çok sokak dili.Bu şarkı "On The Flip Of A Coin". The Street'in 2008 tarihli albümü "Everything Is Borrowed" un içinde yer alıyor. The Street ne kadar bir grup gibi gözükse de "Mike Skinner" adlı kardeşimizin doğan görünümlü şahin serzenişi.Ecnebilerin "catchy" dediği benimse daha iyi bir karşılık olarak düşündüğüm"pelesenk" bir yapıya sahip bir albüm.Bu kardeşimiz 2002 de "original pirate material" adında o zamanların en "garage" işlerinden birini yapmış hip hop'un sarışın-zenci-beyaz kadınkalçası-saçmalıksalçası olmadığını hem kayıdı hemde sezardan kalma hakkı ile ispat etmiş,sevgimizi hak etmişti.Ondan sonra ki albümlere pek girmeyeceğim."a grand don't come for free"(2004) ile "the hardest way to make an easy living"(2006) albümlerini kelli felli bir şekilde dinlemedim açıkçası. Bir 2006 tarihli albümden "Pranging Out" şarkısını dinledim ki bu şarkıda Mike'a eşlik eden "Pete Doherty" olunca güzel bir kan bulduklarını düşünmüştüm. İki ismin de iyi birer söz yazarı olduğu ve aynı mahallenin ruhunu taşımaları güzeldi ama şarkı da o ruh pek ortaya çıkmamıştı. Hani iyi bir söz yazarı mı "Mike Skinner" o konuya girmeyeceğim. Ama ingiliz ruhunu yansıtıyor. Çünkü o da insani şeyler yaşıyor haliyle. Bunlar "Everything Is Borrowed" içinde var.Tıp ki diğer albümlerinde olduğu gibi. Ve albüm alttan akan bir nehir. Ruhunuza da dokunuyor-kulağınıza da. Kimi Eminem desin bu elemana ki kelalaka bir kılıf arayışıdır bu benzetme. Kapağında ki huzur manzarasını albümün içinde sızdırmıştır."Never Give In"-"The Sherry End"-"Alleged Legends" benim sevdiklerim.Kardeşimiz güzel bir albüm yapmıştır.Kısacası eline sağlıktır.

26 Eylül 2008 Cuma

OASİS-Dig Out Your Soul (2008)

İngiltere'nin en meşhur gruplarından birisi belki de en meşhuru Oasis'tir.Bunun su götürmez bir gerçek olduğu senelerden beri kanıtlanıyor bir şekilde. Bu kanıtlama müzikal çıtayı sürekli yükseltmek ile taçlandırılmasa da herkes bu tipik ingilizlere bir şekilde bulaşmıştır.En azından has ingiliz işçi sınıfı ile güzelce flört ederler hala. Halı saha maçlarından,uyuşturucu partilerinden ve türlü spekülasyonlardan zaman buldukça da albüm yaparlar.Definitely Maybe (1994)-(What's the Story) Morning Glory? (1995)-Be Here Now (1997) trilojisinden sonra ellerinde pek bir şeyin kalmadığı açıkça belliydi bana göre.Çünkü 2000ler yine aynı masallarla geçiştirilebilecek gibi değildi. Bir grup 90larda ortalığı kasıp kavurabilir ama 2000lerde cartayı pek rahat bir şekilde çekebilirdi. Noel Gallagher ve Liam Gallagher kardeşler 2000lere gelince Standing on the Shoulder of the Giants (2000)-Heathen Chemistry (2002) ve Don't Believe the Truth (2005) ile yavanlığa doğru ilerliyordu. Daha kötüsü bu kötü albümleri ingiltere halkı mükafatlandırıyor ve satın alıyor/konser biletlerini hemen tüketiyordu. Ama Noel'in açık sözlü bir ıÜüancherman olması hatta ona buna ayar vermesi-zaman zaman artık yazacak bir şey bulamıyorum,hep bir birine benzer şeyler çıkıyor demesi ve kendisine de atıfta bulunması olayı net şekilde ortaya koyuyordu. Geçenlerde;albüm çıkmadan önce Noel en sevdiği 10 grubu açıkladığında[1: The Beatles2: The Rolling Stones3: The Who4: Sex Pistols5: The Kinks6: The La's7: Pink Floyd8: The Bee Gees9: The Specials10: (Peter Green's) Fleetwood Mac] olayın rengi yine açık ve net şekilde belliydi. Ben Brit-rock yapıyorum ve sınırlarım belli çok şey beklemeyin diyordu.İşin ilginci listede The Jam yoktu. Noel'in üstadı Paul Weller'ın bunu benim kadar çok salladığını da sanmam. Her şeye rağmen 2005 faciası olan "Don't Believe the Truth" dan sonra daha iyi bir albüm geleceği konusunda herkes hem fikir gibiydi. Zaten öyle de oldu. Albümün içinde "Falling Down"- "I'm Outta Time" ve "Soldier On" gibi güzellikler var.Dig Out Your Soul (2008) yeni nesil Oasis dinleyicilerini hanelerine yazacakları bir albüm. Ama "Definitely Maybe" ya da "(What's the Story) Morning Glory?" değil!

OASİS-Dig Out Your Soul (2008) (tıkla-indir-download)
password: musicsharing4all

Metallica-Death Magnetic(2008)

Albüm çıkmadan kısa Metallica-Death Magnetic yazımda dediklerim çıktı.(önceki kısa kritiği okumak için tıkla) Pek kehanet sayılmıyordu gerçekten ne olacağı ve Metallica St. Anger gibi bence cesur ve gerekli bir adım atmışken şimdi ayağını yorganına göre uzatma derdine düşmüş-anlamını azaltmış bir grup olarak çıktı karşımızda.Ülkemize de gelip 3 trilyon kadar bir parayı alıp giden bu şirket grup neden böyle oldu?Metal dünyasının devi bu albümde dev aynası yanılsamalarıyla ve trash metalciyiz ezelden mottosu ile albüm kayıt etmenin tekerrüründen midir bilinmez basiretsiz bir albüm yapmış. James'in o özlediğimiz vokali dışında ortada pek bir şey yok. Hele Unforgiven 3 ne ulan dediğinizi hem biraz sevinip sonra dumur olduğunuzu tahmin ediyorum. Bu ancak yeni nesil metalci kardeşlerimiz için "oğlum bak adam ne biçim riff bulmuş" ya da "Lars coşturuyor lan yine" gibi iç geçirmelerine mahal verecek bir albüm. St. Anger etkisi çok az kalmış. Karma bir albüm yapalım millet coşsun kıvamında bir albüm olarak kulağımıza tınlayan Death Magnetic içinde "Broken, Beat & Scarred" gibi "The End of the Line" gibi güçlü trash metal şarkılarını da barındırmıyor değil. Bir de sanki "Suicide & Redemption" adlı şarkı ile bu çağda kim 10 dakikalık şarkı yapıyor hey gidi hey diyen hatta bu duruma kıs kıs gülen bir Metallica var. Performanslarından dolayı hiç yaşlanmamış gibi görünselerde kalpleri ve ruhları eskisi kadar keskin değil Metallica'nın. Bunca edebiyata rağmen adamların çatır çatır albüm satıyor olması ise kaç senedir bazı grupların egemen oldukları yere rakip bir grubun gelmediğini ve artık olayın büyük bir reklamdan ibaret olduğundan da öteye götürmüyor.

Metallica-Death Magnetic(2008) (tıkla-indir-download)
(link için çılgın metalci kardeşim Lucas ff'ye teşekkürler/Thanks Lucas ff for links)

Tv on the Radio-Dear Science(2008)



New york 2000-2003 yılları arası çok çalışıp müzik dünyasında ki tahtını İngiltere'den almaya çalıştığı sırada(ki bunun olmayacağının farkında olsalar da) önce Radiohead'e gereksiz bir gönderme içeren 2002 tarihli demoları "OK Calculator" sonra "Young liars"(2003) Epsi sonrada Desperate youth blood thirsty babes(2004) albümü ile çalıştım-oldu diyen bir grup olarak çıkmıştı karşımıza Tv on the Radio.O zamanlarda bende pek bayılarak dinlememiştim açıkçası. Bu tam olarak bu tarz bir müziğe oturtamadığım gospel vokal mi yoksa cidden zorlanmış gibi tınlayan bir müzik icra etmeleri miydi? Ben bunu hala anlamadım derken ikinci albümlerinden bir kaç parça dinleyip ikinci albümlerini de bilgisayarımdan sildiğimi hatırlıyorum.(2006-return to cookie mountain) Burada onlara karşı bir terbiyesizlik yapmaktan çok onlardan daha fazla bıkmamam için bunu yaptığımı da söylemek isterim. Ki çoğu ingiliz gruba göre de değerli tutarım Tv on the Radio'yu. Ama dediğim gibi gerek Tv on the Radio olsun yine o civarlar da ortaya çıkan-bize sesini duyuran ve benzer özellikler barındıran(2003-2004) Bloc party olsun sanki sürekli New york-Londra cevaplaşması izlenmi oluştururken aslında elimize çokta fazla bir şey bırakmıyorlardı.İkisinde de zenci vokal var diye benzer demiyorum tabii. Ama Tv on the Radio; Bloc party gibi yapay bir grup değilmiş izlenimi bu son Dear Science(2008) albümü ile bana kanıtlamış oldu. Evet, kanıtlamak da zorunda. Çünkü kitleler de ancak bu samimi çaba ve kaliteli şarkılarla onları daha çok severler sanırım. Tv on the Radio vokali Kyp Malone ne kadar "afro"luğu kabul etmese de içten içe vokalinde ki kullanış-vurgu ve Dear Science albümü ile gerek vokalde ki gerek davulda ki ritmsel yapı bir kabile müziğinin şehirli çocuklar için dinlenilir hale getirilmiş versiyonunu andırıyor. Bunu başta "Halfway Home" da The Cure tonu klavye kokan "Stork And Owl" da ve "DZL" de görüyoruz. Yeni çıkan albümler arasında gayet güzel kotarılmış olmakla birlikte yine ilgi bekleyen bir "Tv on the Radio " albümü "Dear Science". Dinledikçe açılacağını ve güzelleşeceğini düşünüyorum.Bu arada Kyp Malone bir çok konuda kelam etmiş-bir çok şeye değinmiş-bu da ilgilenenlere- http://gothamist.com/2004/08/26/kyp_malone_guitarist_tv_on_the_radio.php

Tv on the Radio-Dear Science(2008) (tıkla-indir-download)

23 Eylül 2008 Salı

Lightnin Hopkins:Blues ve Blues



Üç Hopkins tanırım;Biri aktör Anthony Hopkins-Diğeri sapkıningiliz büyücü avcısı Matthew Hopkins ve sonuncusu baba bluescu Lightnin Hopkins biri Bu günlerde dinlediğim dört beş isimden biri.Uzun süre dinleyemesem de bazen çok iyi gidiyor.Eskileri ve blues'u(kökleri) sevenlere

http://www.myspace.com/lightninhopkins

The Grates - Teeth Lost, Hearts Won (2008)

Yeni nesil gruplardan Paramore(sevmem) vokali Hayley'in emo vokal anlayışının bir kısmının kısmen alınması ve Yeah Yeah Yeahs(zaman zaman severim) vokali Karen O.'nun vokalinde ki nevrotikliğin ve fazla seksapelliğin seyretilmesi ve bu iki grubun müziğinin karışımı gibi gelen sedası ile dikkat çeken bir grup The Grates.Şöyle bakınca 3 kişilik bir grup için tatminkar bir sound var diyebiliriz. Ve dediğim gibi The Grates vokali Patience Hodgson bacımız 44 saniyelik "The Fun In Every Start" ile bile sesinin kıvrımlarını başka kıvrımlarını göstermeye gerek görmeden bize cömertçe bir içtenlikle sunuyor. Öyle her zaman yeni yeni şeyler beklemekten çok bazen de var olan güzel grupların izinden giden dinlenesi gruplara ihtiyaç olduğuda makul bir istek değil midir? Öyledir pek tabii ama The Grates bu etkileşimlerin üstüne de bir şeyler katmış. Katmaya çalışmış demek biraz ayıp olabilir gibi geldiği için böyle dedim. Elbet ki "piyasa müzik yapmak" diye tabir edilen mainstream akımına dahil müzikal mantığı kendi bileşimleri içine almaya çalıştıkları yerler ve bazı yönler grubun o kadar fazla kendini pervasız hale de getirmediği kesin. Bir karnaval yapısı müziklerinde var.Ki kapak tasarımı bunu ilk temasta bile açık ediyor.Bu karnaval müzik zaman zaman yorucu oluyor(benim gibi sessizlik sevdalıları için) ama özellikle bazı parçalarda ("Burn Bridges") hoş bir yere de temas ediyor. Hani ben elit indie müzik yazarı saptaması yapmaktan ziyade müziğin gerçek elementlerini yoldan saptırmamaya çalışıyorum ki dinlemek isteyen müzik seviciler ağız tadından mahrum kalmasın. Ki keyifli bir şeyler bulma ihtimaliniz düşük değil. Tavsiye edilir ki yazıyoruz değil mi?

Albümü indirmek için linke tıkla! THE GRATES

20 Eylül 2008 Cumartesi

Stars - Sad Robot EP (2008)

İndie popunun rock ile sürtüşmesi.Kafayı yormayan-kulağı kasmayan-bünyeyi zorlamayan bir müzik.Going, Going, Gone tavsiye edilir.(live versiyonu burada var ama-2001 yılında ki albümünde orjinali varsanırım)


19 Eylül 2008 Cuma

WOVEN HAND-TEN STONES (2008)



WOVEN HAND-TEN STONES (tıkla-indir)

ten stones = 63.5029318 kilogram çekiyormuş. Ama daha önemlisi nasıl ki A perfect circle 13. steps ile eski ahite göndermeler yapıp-bizi ayinine çağırdıysa David Eugene Edwards bunu başından beri(16 horsepower) yapıyordu şüphesiz.Ramazana dek gelmesi de ilginçtir hani! Karanlığa çelme takan adamdan yine karanlık ve nevrotik bir albüm daha.Bir şarkı dinledim-hemen sizinle paylaşayım dedim.(Sevcan sağ olsun)Kritik pazar gününden sonra...

Antony & The Johnsons - Another World EP (2008)

Antony & The Johnsons - Another World EP (2008)
(tıkla-indir)
Antony yazısı yakında...

18 Eylül 2008 Perşembe

Gram Parsons-Love Hurts

Hiç Gram Parsons dinlediniz mi? Onun ağzından hiç Love Hurts dinlediniz mi mesela? Bu kalpkapakçıklarınıkoparan ses Ryan adams a bile feyz vermiş.Love is Hell'de hem Gram Parsons hem de Whiskeytown'dan kalma şeyler yok mu?Vardır muhakkak! Neyse, Gram Parsons 27 yaş güzelliğinin Country ayağıdır işte. Dinleyin beyler-bayanlar...

17 Eylül 2008 Çarşamba

MEVLANA-Olduğum gibi kim görebilir beni




Olduğum gibi kim görebilir beni
Ne rengim var benim, ne nişanım
Benim de bildiğim sırlar var diyeceksin ama
Hem o sırlarım ben, hem de o sırları saklayanım
Bu gönül ne vakit durulacak bilmem
Ama şu anda hiç kımıldamadan duran da benim
Yürüyüp giden de ben
Ben bir denizim, kendi varlığı içinde taşan
Uçsuz bucaksız, alabildiğine geniş, kıyısız, hür bir deniz
İki dünya da yok oldu gitti bende
Artık ne bu dünyadan sorsunlar beni, ne o dünyadan
Sen bizim aynımızsın dedim ey can!
Amma yaptın dedi, o da ne demek
Şu gördüklerin hep benim
Yoksa dedim sen O musun?
“Hey, kendine gel! Sus!” dedi.
“Benim ne olduğum dile gelmez..”
Öyleyse dedim sana işte dilsiz, dudaksız konuşan biri
Yoklukta ayaksız yürümedeyim, gökteki ay gibi
İşte sana elsiz ayaksız durmadan koşan biri
“Böyle koşup durmak,” dedi bir ses, “senin nene gerek?”
Bak bana, apaçık ortadayım da gene gizliyim
Sen beni gör asıl beni!
Eşi bulunmaz bir gizli maden olmuşum
Eşi bulunmaz bir deniz olmuşum ben
Tebrizli Şems’i gördüm göreli
Mevlana

13 Eylül 2008 Cumartesi

SUMMERBIRDS IN THE CELLAR-Beware Of False Prophets


Yine uzun zamandır yazmayı düşündüğüm hüzünlü bir grup. Shoegaze etkilerinin olduğu electro alt yapılı bir grup. Bir çok güzel şarkısı var. Bende sizinle hangisini paylaşayım diye düşündüm. Beware Of False Prophets te karar kıldım. Yoksa Ugly inside da çok güzel. Ya da Lonely Sleeping Giant. Ama siz başlangıcı bir yapın.Devamı size kalmış.

SUMMERBIRDS IN THE CELLAR-Beware Of False Prophets (tıkla-indir)

"The layer-upon-layer-upon-layer rock of Summerbirds in the Cellar's ethereal vocals, blasting guitar, marching drums, and serene synth lines is enough to make me scream, cry, and bellow into the night, thanking God, Jah, Allah, and Yahweh for the opportunity to bear witness."- Rolling Stone

DEAD CONFEDERATE-THE RAT


Çok daha önce yazmayı düşündüğüm yeni bir keşif DEAD CONFEDERATE. Güzel-net-melankolik bir müzikleri var. Solistinin performansı bana garip şekilde Kurt Cobain'i hatırlattı. Ama bilinci daha seyretilmiş gibi.Kurt'a bir öykünme var elemanda orası kesin. The Rat adında ki şarkıyı sizinle paylaşayım. Bende ki demo haliydi şarkı hafif değişmiş.Çünkü wrecking ball(2008) adında ki albümleri çıkmış.Albüm versiyonunda hafif dokunuşlarla daha güzel hal almış.
DEAD CONFEDERATE-THE RAT (tıkla-indir)
diğer şarkıları için www.myspace.com/deadconfederate adresine göz atın...

Amazing Baby-Head Dress

Yine daha önce kritiğini yazdığım ve kimseden ses soluk çıkmayan yeni bir grup Amazing baby. (daha önce ki kritiği okumak için) Gerçekten son zamanlarda dinleyip hoşuma giden ender gruplardan. Carl Barat tavsiye etti zaten. Head Dress adlı şarkısını sizlerle paylaşıyorum.

CALLA-FEAR OF FİREFLİES

Kısa aralarla geri geliyorum. Ve sizden gelen 3-5 mailin ortak noktası da mp3 paylaşımı yapmam için yapılan ısrar.Bunun yanında yeni grup beklentilerini dile getirenler de var. Yazılarımı okuyan-ilgilenenlere teşekkürler.Elimden geleni yapıyorum. Gittim-geldim ve eli boş gelmedim. Daha önce kritiğini yazdığım(önce ki kritiği okumak için) CALLA'nın bir şarkısını sizlerle paylaşacağım:Fear of Fireflies.




Outside before you
Who's left to step to?
Follow me back through
Should be, could be you

My fear of fire back cover me
Steal sure fire over me
Sea of fireflies
Hover in the dark
Following tracers
Scattering apart
Following me

Black cat, firecrack, shoot
Could be, should be you

My fear of fire back cover me
Steal sure fire over me
Sea of fireflies
Hover in the dark
Following tracers
Scattering apart
Following me

10 Eylül 2008 Çarşamba

Arthur Rimbaud-Tartuf'un Yazgısı


Sırtında kara cübbe, bir elinde eldiven,
Dişsiz, salyalı ağzında dualar, pek tatlı,
Ve yüreği avcunda, mutlu mu mutlu,
Ermiş Tartufe, bir gün, başını alıp giderken,

Usul usul yürürken, "Tövbe" -Haytanın biri,
Sofu kulaklarından sıkıca yakalayıp,
Bütün kötü sözleri yüzüne sövüp sayıp
Yırttı ıslak tenine alışkın giysisini.

Şeytan işi!.. Ermişin kıçı bağrı açıldı,
Ne sırtında cübbesi, ne de tesbihi kaldı,
Beti benzi kül gibi, sararıp soldu, şaşkın.

Yakardı, bağışına sığındı Tanrısının.
Ama ne çare, Hayta son çaputu alınca,
Kutsal Tartufe, çısçıplak, döndü Adem Babaya!

5 Eylül 2008 Cuma

The Libertines'in yolundan gidenler: LİTTLANS

The Libertines benim en sevdiğim gruplardan biridir. Bir çok müzik magazin basını onlara gerekenden fazla gazı verince onlarda cozuttular.Sonra Pete kendini karıya kıza uyuşturucuya Carl da ben bulunmaz hint kumaşıyım moduna girdi. Kısa tarihleri olmasına karşın sürüp giden bir furyanın revival başlangıcı oldular şüphesiz. Sonra Babyshambles olsun Dirty Pretty Things olsun hatta ikisini birden karıştırsak bile bir Lİbertines olmadı. NME ise hala gerek Libertines için gerek özellikle Pete Doherty ve kısmen Carl barat'a kıyak geçmeye devam ediyor. Bu durum bir sürü yeni yetmenin ağzını sulandırıyor.Sonuçta Pete son dönemde Sex&Drugs&Rock&Roll ekolünün temsilcisi. Zaman zaman bıraktığı söylense de hatta Müslüman oldu-olacak denilse de Pete ilginç bir piç. Evet, şeytan tüyü olduğu kesin ama şeytan olmadığı da az çok belli. İşte The Libertines'in mirasına her geçen gün ortakçı çıkması da bu yüzden doğal. Bir ara Libertines'in gittiği yolu iyi anlayıp üzerine bluegrass ögeleri ve Reggae serpip bize bir bumerang gibi dönen Larrikin Love ile tanışmıştık. http://www.myspace.com/larrikinlove (Six Queens dinleyin derim) Güzel bir gruptu ama üzerinde taşıdığı miras lanetli olunca bu grubunda ömrü kısa sürdü. Bir sürü grup The libertines olmak için kıçını yırtıyordu. Aslında hem Libertines hem de The strokes coverları ile kendini geliştiren Arctic Monkeys en akıllı ve en yetenekli gruptu diğer tüm gruplara göre. Kendine özgü şeyler kattıp-milyonları da peşlerine taktılar sonra zaten. Yeni dönemde The Courteeners ipi göğüsledi.Moz da onları beğendiğini söyleyince ki ilginçtir ama gerçektir. Ama tabii The Courteeners'in hakkını yememek lazım. Kulağı hiç zorlamayan hatta uzun süre dinleyince insanın hoşuna giden şarkılar yapmışlar. Ne kadar da the housemartins arakları olsa da ve hatta The Primitives kadar uzanan dönemi iyi okumuş çocuklar olsalar da ki olması doğal kimileri için yeni Oasis bile oldu. Ama uzun sürmeyecektir bu pohpohlama.Bunca şeye rağmen "No you didnt no you dont" un piyano versiyonunu dinlemek gerek yinede. Her zaman böyle gruplar olacak-bu da kesin.Ki her gruptan daha orjinal bir şey yapmasını bekleyen bir tarafım var.Gereksiz bir çaba belki ama heyecanlanmak istiyorum. Bunun cevabı bu sanırım. Ve son halka olarak kritiğimizin ana grubuna gelelim. LİTTLANS bu dediğim tüm şeyleri içinde barındıran bir grup aslında. Çok mu iyi? DEĞİL! Ama piyasa da ki çoğu gruba göre bir şeyler yapmaya çalışan çiğ ve sade bir görüntü bir ses var müziklerinde. Ham meyve anlayacağınız. Ama kim bilir çok daha iyi olur. 2008 tarihli "Primitive World" albümü genel olarak iyi bir albüm. Şarkılara bakacak olursa albümle aynı ismi taşıyan şarkı yavaş yavaş yükselen temposu ile ve klasik bluegrass ritimi ile insana bir yerden tanıdık havası veriyor."Here Come The Night" şarkı ilk başlarda lan ne oluyor yoksa scummy mi başlıyor alex turner mı girecek diye beklentilere sebep olabilecek kadar benzer başlıyor. Ama sonra Scummy kadar olmasada eli yüzü düzgün albüm boyunca tekrar eden davul ritm mantığını koruyan bir parça oludğunu anlıyoruz.Don't Call It Love adlı şarkı da çocuk şarkılarını bas melodilerine nasıl çevirebilirim ve tatlı hale getirebilirimi gösteren bir şarkı. Zaten ingilizler bunu çok yapıyor. Ki zaman zaman akıllıca oluyor. Is It Wrong? yine albümün anlamını ve geneli anlatan yapıda bir parça. Did You Hide From Saturday Night adlı şarkıda Libertines dinliyoruz sanki. End Dead de aksakları olan ve Chelsea ile selamı çakıp kaçan ve benim genel olarak Our Way i dinlememle olayı bitirdiğim bir albüm oldu.Bura da ki vokal kullanı mı ise Only Son adlı elemanla aynı neredeyse. O kadar yüzesyel ama naif. Genel olarak şarkılar birbirine benziyor olsa da ki bu durumdan pek haz eden biri değilim ve böyle albümleri dinlerken bu durumları da artık göz ardı ediyorum. Sonuç olarak hiç bir grup Libertines olamayacak. Pete ve Carl bile bir araya gelse olmayacak! Olan yine bize olacak...

Albümü bu linkten indirebilirsiniz LİTTLANS

Önemsiz NoT:Ayrıca uzunca bir süre yok olmam kesinleşti.Elimde 10larca yeni kritik ve bir sürü yeni ve klasikleşmiş grup var. Ama malum zamanlama sorunu yaşıyorum. Yine de bir isteğiniz bir sorunuz bir sorununuz ya da bir dileğiniz olursa diye nekkad@hotmail.com adresini veriyorum.Görüşürüz.

4 Eylül 2008 Perşembe

The Primitives:The Primitives


Pek bilinmeyen gruplar kuşağına dahil olan bir gruptur The Primitives. Hey gidi günler hey.
http://www.myspace.com/primitivesmyspace (Under my Spell'i dinleyin en azından)

Wreckless Eric ve Ben ve Anneler ve Olmayan Sevgililer ve Yemek dibine tuttu



Ramazan Ayı ilk haftasını dolurmadan ve manevi hissiyatın yüksek olduğu şu günlerde evde iftar için yemek hazırlıyorum.Ayıptır söylemesi geçen Yoğurt çorbası-Patlıcan oturtma-Salata felan ondan sonra ki gün Yaş Fasülye-Mercimek Çorbası-Salata-Biber Dolma yaptım. Bu günde ne yapsam diye düşünürken annem çabucak gelsede şu dertten kurtulsam diye düşündüm.Sonra acaba bir gün bana annemden başka biri yemek yapacak mı diye düşündüm.Çok düşünüyorum biliyorum.Bazen bu büyük sorun oluyor. Eğer başka biri olsa sevgilim-eşim her neyse olsa(her neyse olmasa) bu gün hangi yemeği yapardı gibi fuzuli bir soru takıldı aklıma. İşim bile yok tam anlamı ile kız beni neylesin! Yurtdışı işleri ile uğraşıyorum şu sıralar bir de kpss.(Nasıl bir çelişki değil mi) Belki bu yazıdan sonra bir kaç hafta burada olamam. Yurtdışından kastım İngiltere ya da Amerika ama aradığım kızı bulmak için bu gidişle Tahiti'ye kadar gideceğim:) Önce işimi bulayım sonra güzel bir albüm belki bir kitap ya da film(çok uçtum) yapacağım. İnşallah helal süt emmiş bir kızda bulacağım anne.(buradan duyurulur:)

whole wide world

When I was a young boy
My mama said to me
There's only one girl in the world for you
And she probably lives in Tahiti

I'd go the whole wide world
I'd go the whole wide world
Just to find her

Or maybe she's in the Bahamas
Where the Carribean sea is blue
Weeping in a tropical moonlit night
Because nobody's told her 'bout you

I'd go the whole wide world
I'd go the whole wide world
Just to find her
I'd go the whole wide world
I'd go the whole wide world
Find out where they hide her

Why am I hanging around in the rain out here
Trying to pick up a girl
Why are my eyes filling up with these lonely tears
When there're girls all over the world

Is she lying on a tropical beach somewhere
Underneath the tropical sun
Pining away in a heatwave there
Hoping that I won't be long

I should be lying on that sun-soaked beach with her
Caressing her warm brown skin
And then in a year or maybe not quite
We'll be sharing the same next of kin

I'd go the whole wide world
I'd go the whole wide world
Just to find her
I'd go the whole wide world
I'd go the whole wide world
Find out where they hide her

words and music Eric Goulden / Wreckless Eric (Zomba Music)



Önemli Not:Stranger than fiction filmi ile yeniden bize kendini hatırlatmış hatta hatırlatmakla kalmayıp yeniden gaza getirmiştir "whole wide world". Filmi izleyin-şarkıyı dinleyin-Umarım herkes sevdiğini bulur şu Ramazan Ayının yüzü suyu hürmetine...

Beyaz Sakal-Kır Saç ve Kısır Siyaset:Robert Wyatt

Bu aksakallı dede de kim?Bir İlahi grubunun solisti değil! Ama siyasi ilahiler yazdığı söylenebilir kimileri için. "Memories" dinlerken hafızanızı yoklayın. http://www.myspace.com/robertwyatt . Kendisi bir kaza sonucu tekerlikli sandalyede üretimine devam ediyor.Üzücü olan baştan sakat olan siyasi düşüncesinin yok oluşunu hala kabullenmemiş olması. Ki kendisini fikirdaşları bile ıskalamış o ayrı. Bende müzisyenin siyaset yapanını pek sevmeyen biri olarak bu adamın iyi bir müzisyen olduğunu söyleyip hakkını vermek isterim.Marx gibi gür sakalları vardır ama maddecilikten ziyade manevi bir sesi de vardır. Sesi için dinlenir.

Sıfır Beden ve Pamuk Yüzlü Folk:Jenny Lewis ve Johnathan Rice Bunlardan Harici The Walkmen



Jenny Lewis'i Rilo Kiley'den hatırlıyoruz.Rilo Kiley hoş gruptur. Yerinde tadında çalar söylerler. 76lı Jenny ise 2006dan sonra her vokalist gibi solonun cazibesine dayanamayanlardan. Bir çok kişide destek verip el birliği ile albümü show girl olmaktan folk girl olmaya direttiler.Acid Tonque yi myspace sine koymuş. Benden geçer not almasına gerek olmasada geçer not aldı. Gözleri küçük olsada ben bu kızı Twiggy'e çok benzetiyorum.(Bu arada Twiggy'nin mayho bakışlarına hastayım:) http://rtone.files.wordpress.com/2006/10/twiggy05.jpg (Twiggy'nin resmi)ve https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiq8-u24EjZKp3qVQdGYq36fV-7NnA75GxETsoAmYhtO3cxIXBy75fuh0IloEVcUfjLUseKCb9-DPhAXL9k32Dsx0dPEeAXFNWTtYi1wGLIjWw4lwncxWftpy4sae8ItAfjo_TceX2VS_4/s1600-h/JennyLewis_DeGuire_258285_400.jpg (Jenny Lewis'in resmi). Ha ne diyorduk albüm. http://www.myspace.com/jennylewismusic takip edin ve dinleyin.




Bir de Jenny'nin yanında Johnathan Rice var.Her zaman yanında zaten. Kızlar yanında işe yarar erkek taşımayı severler.İsviçre çakısı misali. O da Johnny Cash olmaya öykünüyor ama daha erken.83lü zaten.Büyük ihtimalle de Donovan gibi unutulacak. O kadar hatırlansa yine iyi!We are all stuck out in the desert şarkısı ile başlanırsa rahat olur.





The Walkmen yeni albümü ile karşımızda gelmiş bende albümü sizle beraber dinlemeye başlamıştım. Fena değilmiş albüm. İN THE NEW YEAR güzel şarkı.Sizde dinleyin. Ama bana kendini sevdiren bir diğer şarkı On the water oldu. Onu da http://www.myfoxny.com/myfox/pages/InsideFox/Detail?contentId=7230779&version=1&locale=EN-US&layoutCode=VSTY&pageId=5.2.1 adresinden performans olarak dinleyin. The Walkmen de hafif bir şeyler eksik. Müzikal doku sorunu.(ne sallıyorum ama-o da ne demekse)Onu da zamanla aşarlar sanırım.

Sıtkı Sıyrılmadan Çıkarılmış Punk:Jay Reatard

Bu çocuğu/çocukları iki de bir karşımda görmekten sıkılınca bende yazayım dedim. Bu işte bir hayır olabilir. Ama kendisinin yaptığı sözüm ona çiğ punk ve underground kimliğe ait olduğunu göstermek için yaptığı çalışmalar zaman zaman anlamsız sonuçlar doğurabiliyor. Yani ne de olsa punk fazla bir şey bekleme demeyin. Bir de punk algısı o kadar geniş ki The Clash da The Ramones de Sex Pistols da The Strokes da Placebo da punk diye geçiyor litaretürlerde. Bu elemanda punk ama kendi dediği gibi The Clean,Wipers,Wire,Tall Dwarfs,Ramones,Urinals, Brian Eno, Adverts,The Verlaines den esinlendiği ki en azından 3-4 ünden bariz yanak makasları bazılarından ise sperm aldığı melez olma isteğinde olmak isterken ucube bir şeylere ramak kalan bir punk yaptığı yeni dalga olmak istediği ya da dalgaya kürek çektiği ya da bizle dalga geçtiği söylenebilir. Ama benim şu karışık kafam böyle müzikleri pek kaldırmaz.Punk severiz o ayrı!

Astral Boyutta Zenciler Var:Flying Lotus


Son zamanlarda ara sıra dinlediğim şeylerden biri Flying Lotus. Daha önce hip hop + saykodelik ögeleri başka kişi ve gruplarda da tatmıştık.Bu da güzel bir çeşitleme sunuyor nitekim.Zaten daha önceleri beynimi zorlayan-asabımı deneyen bir çalışması ile cebelleşiriz. Luckiest Charm adlı şarkıdan bahsediyorum. Bir filmde kullanılacak hatta David Lynch filmi olabilir. http://www.myspace.com/flyinglotus adresinden dinleyin efem...

2 Eylül 2008 Salı

En Sevdiğim Porno!:Porno Paradiso




Herkesin zor zamanlar için ustura gibi bir şarkısı ya da şarkıları vardır. Bedenden kirli kanın-göz yaşının-söylenmemiş sözlerin-saklanmış gizlerin dışarı atılması gerektiği zamanlar. Ağlamanın ne kadarda insancıl bir şey olduğunu yeniden hatırladığımız zamanlar. Böyle anlarda ne bir sevgili ne bir dost ne de bir arkadaş yanımızda olur.Bilirsiniz!(belki ailelerimiz yanımızda olmak ister ama onlara da dünyalarımızın kapılarını kapatırız ya da onlar için dış kapının mandallarıyızdır) Hiçlik duygusunun bizi piçe çevirdiği kankusturananlar da bir şey bekleriz. Bir ışık-bir umut-bir ses-bir söz. İşte her iki tarafıda keskin olan bu ustura şarkılardan birisini Dream City Film Club 1997 tarihli "Dream City Film Club" albümünde yapmıştı benim için.



Porno Paradiso

ladies and gentlemen
and all you freaks in between
welcome to the porno paradiso
the sexiest show you'll ever seen
I'm just a lonely boy
longing for romance
I could have been so good
but I never had the chance
and I'm so lovesick I could die
so lovesick I could die

musky breath and cigarette fingers
perfumed breath
wet kisses that linger
at the porno paradiso
at the porno paradiso

I long to make love, to dance, to sing
cast off my innocence as a monkly thing
open your mouth and swallow the world
open your mouth and swallow the world
open your mouth and swallow the world
open your mouth and swallow the world

at the porno paradiso
at the porno paradiso
at the porno paradiso
at the porno paradiso




Önemli Not:Dream City Film Club için doyurucu bir yazı yazacağım.

Bufalo Sırtı Gibi Bir Müzik:Buffalo Killers

Hem kendi müzikal hayatımda hem de müzik dünyasında bir gerçek vardır. Bu gerçek hüzünlü şarkıların her zaman daha kalıcı olduğudur. Bunun yanında Psychedelic ögeleri müziğine iyice yedirmiş grupların önümüzde ki yıllarda daha çok olacağı ile ilgili bir çok işaret var. Bu işaretleri müziğin geleceği ile ilgili yazımın 2. bölümünde sizlerle paylaşacağım. Belki de şahsen hüzünbaz şarkıları daha çok sevdiğim için etrafımı böyle şarkıların ve grupların/müzisyenlerin kaplamasını istiyorum. Bu noktada Buffalo Killers grubunu 2006 tarihli albümleri ile tanımıştım. Ve bu albümde ki "heavens you are" şarkıları ile gruba hayran olmuştum. Belki de bu hayranlık genel olarak Alive Naturalsound records un bazı gruplarından kalma bir hal. Mesela The Black Keys! Genel olarak eskileri hatim etmiş gibi bir soundları var zaten. Dinleyince anlıyorsunuz bunu. Etkilendikleri şeyler ise Life, Love, Well Mannered Dogs, Marijuana, Hangovers, Motel Rooms & Being Po imiş. Daha ne olsun. İlk iki şeyden etkilenmeleri ne kadar fazla olursa onları daha fazla sevme imkanımız olur. http://www.myspace.com/buffalokillers

Bay City Rollers-You made me believe in magic



I believed all love had gone
Had no strength to carry on
Thought my world was upside down
The day you walked into my life
Went to work to set things right
What's the secret that you used?
Oh you made me believe in magic
The moment I gazed into your eyes
Well you made me believe in magic
Your love brought magic to my life

Now I'm filled with a new sense to be
You gave my life harmony
Love and you are all I, all I need,
Oh you made me believe in magic
The moment I gazed into your eyes
Well you made me believe in magic
Your love brought magic to my life

Stay until our lives have to end
To leave would be such a sin
Girl you are my ev'ry, ev'rything
Oh you made me believe in magic
The moment I gazed into your eyes
Well you made me believe in magic
Your love brought magic to my life

Oh you, made me believe in magic
The moment I gazed into your eyes
Well you made me believe in magic
Your love brought magic to my life

Önemli Not:Dadagu Gadsdens kritiğime yazdığı yorumda Bay City Rollers'ı bana tekrar hatırlattı sağ olsun.Bence "I Only Want To Be With You" coverını en iyi yapanda bu gruptur.Ve benimde en sevdiğim Bay City Rollers şarkılarından biri budur.

1 Eylül 2008 Pazartesi

Akıllı Kardeşler:Jonas Brothers

Kardeş kazığı gibi bir gruptur bu Jonas Brothers'lar. Eğlenceli klipleri vardır. 13-18 yaş grubunun seveceği her şeyi bünyelerinde barındırırlar. Tonla para kazanırlar. Mesela Türkiye için böyle bir model grup kurulabilir. Bence iyi de olur. Birileri böyle şeyleri denemeli yani. 2-3 klasik akor ile hala milyonlar kazanmanın mümkün olduğunu-youtube'yi diğer internet pazarlama taktiklerini iyi kullanmanın nasıl bir ticari başarı sağlayacağının güzel bir örneği.Çocuklar Amerikayı yeniden keşfetmeye ne gerek var demişler ve böyle bir grup çıkmış ortaya.Araştırma konusu olabilecek bir grup.Ama müziği ile değil! İçi boş olsa da dışı janjanlı bir pop-rock zir-zop grubu. Dinlemekten zarar gelmez.En azından piyasa ekonomisini gözlem için!

4.13 lük bir Deprem:The Cure



The Cure yeni bir albümle ya da duble bir albümle geliyor.Detaylara bakmadım tam olarak bilmiyorum.Ama ne olursa olsun The Cure ile daha doğrusu Robert Smith ile kesişen bir çocukluk dönemim olduğunu düşünürüm çoğu zaman. Bunun getirisi yok. Götürüsü çok. Goth akımının bence en önemli grubu The Cure'dür. Ne kadar Goth akımı ilk kez Joy Division grubunun menejeri zikr etmiş olsada bu tanıma en uygun profil The Cure'da beden bulmuş bana göre. Goth akımı ile ilgili kısa bir bilgi Sandman'in şu an ismini hatırlamadığım bir serisinin ön sözünde bahsediliyordu.[ilgilenenler için] Bunun dışında zaten Robert Smith'in izdüşümü değil mi Sandman! Albümü aşırı bir heyecanla beklemiyorum. Ama ilk ortaya çıkan şarkılarından biri the only one sanki "The Only Ones" grubundan alınmış bir ilham ile yazılmış gibi. Hani The Cure "The Only Ones" ın Another Girl Another Planet şarkısını coverlamıştı ya.Belki yeni kayıtlarından birazda echo & the bunnymen tadı aldım. Ayrıca doğu ezgilerini kullanmayı ve müziğine bunu güzel kaynaştırmayı bilen bir grup The Cure. Bu açıdanda bizden biri olarak görüyorum.SLEEP WHEN I'M DEAD güzel bir şarkı. Özellikle gitar soundu hoşuma gitti diyebilirim.Ama nakaratı bir yerden tanıyorum-yine çıkaramadım-hafıza çöplüğümden olsa gerek.The perfect boy adlı yeni şarkıları da eski günleri anar nitelikte.Without you da öyle bir şarkı.4.13 dream adını taşıyacak 13. stüdyo albümü 13 ekim de çıkacak sanırım. Her şeye rağmen ortalamanın üzerinde bir albüm bizi bekliyor gibi görünüyor..

Richey James Edwards-Manic Street Preachers


Ucuz Bowie Tiplemesi Nicky Wire Eylül ayında kayıtlara başlayacaklarını ve albümün Holy Bible gibi olacağını söylüyor.Böyle bir şeyin olma ihtimali var mı?

Bright Eyes and Nick Zinner-Down in a Rabbit Hole


Bazen tavşanı takip etmenin faydasız olduğu anlar vardır.Tavşan sizin geçemeyeceğiniz bir delikten kaçar-geçer-gider.İşte o zaman ne tavşan ayağı size şans getirir ne de onu size geri getirir.Mucize hep hüzünden yana gerçekleşir. Tavşan gider-Bu kez dağ küser-Dava düşer-Masal biter...



I heard you fell into a rabbit hole,
Covered yourself up in snow,
Baby tell me where'd you go,
For days and days?
Did they make you stay up all night?
Did they paint your face that pasty white?
You're thirsty but your appetite,
Is chased away.

The sun turns us to stone.
It's a cloudy day,
But we still can't go home.
Open our back cellar door.
'Til we see the moon,
We're invisible.

No one ever takes the garbage out,
A new kid gets dare to touch the house,
He runs back only to announce,
There's no one home.
Does he paint the foil with a flame,
Smear the soda, taste butane,
For every fear that can't be named,
To calm you down.

Your heart starts skipping steps.
So you're farther gone,
Than you might expect.
If your thoughts should turn to death.
Gotta stomp 'em out,
Like a cigarette.


Önemsiz Not:Fight Club'ın kayıp soundtrack'inden bir şarkı sanki bu.Ya da Chuck palahniuk'un başka bir senaryosu için ya da charlie kaufman'ın yazacağı bir aşk filmi için!?! Bence Bright Eyes'in ilk 3ünde bir şarkı.Ama bunu sağlayan ve şarkıya okuyan üfleyen biri var ki o da Nick Zinner. Daha önce de dediğim gibi elini değdiği parçalara gözüne sürdüğü sürmelerden bir tutam atıyor.İki küçük tıfıl ama emo olmayan oğlan böyle bir şarkı yapıyor.

Böğrü Yanan bir Deli Oğlan:Richard Swift

Şunu peşin peşin söylemeliyim ki çok mutlu şarkıları hem çok sevmem hem de çok dinlemem. Ama bazen ruhunuza cila çekmek istersiniz ya-kırıkları cila ile doldurmak- yaralara daha parlak bir görünüm katmak adına. İşte böyle bir zaman için-mutlu olmasa da mutlu bir aile tablosu çizmek için- memnun olmasınızda memnun bir memur olarak görünmeniz için- aşkı şakşaklarda aramamak için-bazen sadece gülümsemenin farkında varabilmek için. http://www.myspace.com/richardswift adresinde Richard Swift'in şarkılarını dinleyip bazılarını indirebilirsiniz. Novelist albümü ile başlarsanız ısınmanız daha yararlı olabilir sanırım. Lady Luck ve The Orginal Thought adlı şarkıları güzel sebepler olabilir ya da tanışmanıza vesile olabilir kendisi ile.Esenlikler diler-Saygılar sunarım efendim...

Yan Gelen Yan Projeler:Nickel Eye


"Nickel Eye is the side project of The Strokes' bassist Nikolai Fraiture."


Her biri ayrı telden çalan The strokes üyeleri ortalama yeteneklere sahip orta karar yan projelerle vakitlerini geçire dursunlar;ben onların The Strokes olarak yeni albümlerini görmek istiyorum.Ama Nikolai Fraiture bu "Folk rock" projede yanına bir çok ünlü ismi almış ve bu konuda bonkör davranmış. Dying Star adlı şarkıda Nick Zinner(Yeah yeah yeahs)- Where the cold wind blows adlı şarkıda Regina spektor-Brandy of the Damned adlı şarkıda Jamie Mcdonald(South) [ki bu şarkı bana bir Türkçe şarkıyı hatırlatıyor ama ismi aklıma gelmedi-gelen olursa paylaşsın] ve back from exile gibi şarkılar mevcut http://www.myspace.com/officialnickeleye adresinde. Beni benden aldı mı derseniz Nickel Eye derseniz almadı! Ama Nick Zinner'ın elini değdiği şarkıları seviyorum. Hatta bu başkalarının şarkıları olursa daha güzel bile olabiliyor.Misal!:!:!